Taklacı Güvercinler
Bu ırkın yetiştirme amacı taklalı performans ve fiziksel güzellik üstün bir seviyeye getirilirken aynı zamanda ırkların geleneksel özelliklerinin korunmasıdır. Usta bir taklacı yetiştiricisinin üretici olarak dünya çapında bütün öteki ırkların besleyicilerinden daha yüksek bir seviyede olması gerekir.
Elindeki kuşların gerçek aslını bilmek ve bunları geldikleri damarın özelliklerine göre, geleneksel yöntemlerle üretirken kuşların performansını ve aynı zamanda fiziksel özellilerini geliştirmek bir sanattır.
Bu seviyede kuşçuya günümüzde rastlamak ender bir hale gelmiş olup, güzelim taklacılarımız tarihi özelliklerini yitirmeye başlamıştır. Bunun başlıca nedenlerinden birisi eskiden olmıyan şehirler arası kuş transferidir. Taklacıları yetiştirmenin sadece performans olduğunu düşünen yetiştiricilerin yıllarca başka yörelerden kuşlar getirip kendi kuşlarıyla kırmalarından dolayı geçmişte bir birinden çok farklı olan değişik sehirlerin kuşları bu gün bir birine çok benzer hale gelmişlerdir.
[caption id="attachment_2760" align="alignleft" width="224"] Taklacı Güvercin[/caption]
Usta bir taklacı besleyicisinin kuşlarından önce kendi bazı kişisel özelliklerinin olması gerekir. En başta güvenilir, açık sözlü, kuşları kadar doğayı, insanları seven ve sayan birisi olmalıdır. Bunlardan sonra birisi gerçek bir kuşçu olma yoluna çıkabilir.
Şimdiye kadar kaç kuşçuyu ziyaret ettim bilmem. Tanıdığım en iyi insanlarıda, en tuhaf insanlarıda bu sayede görmüş oldum. Fakat bir şeyi hatırlarım, o da kuşları ne kadar iyi olursa olsun hiç kimsenin hileci, yalancı, sahtekar birisini bana usta kuşçu olarak tavsiye etmediği.
Ustaların dışında çok iyi kuşçular var. Tahminim sizlerinde tanıdığı bir kaç kişi vardır. Dikkat edilmesi gereken şey, bu kişilerin kuslarına bakıldığında ya çok iyi oynayan kusların olması yada çok güzel fakat averaj performanslı kuşlara rastlanması.
Daha öncede dediğim gibi ikisini birlikte yapabilmek zoru yapmaktır.
Bu yazıda taklacılarımız hakkında kendi bilgi ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
BÖLGESEL ÖZELLİKLER
Ülkemizin batı kısımlarında taklacılar Mardin olarak bilinir. Doğudaki gibi geleneksel taklacı yetiştiricilerine bunu anlatmak bildiğiniz gibi biraz zor… Haklılarda.
Belki günümüzde çoğu kuşçunu elindeki taklacılar bir birine benzeyebilir ama bu her zaman böyle değildi. Hatta günümüzde az bulunsalar bile kendi bölgelerinin özelliklerini taşıyan taklacıları üreten usta kuşçulara hala rastlamak mümkün.
Kısaca her bölgenin kuşlarının bir birinden azda olsa farklı özelliklerinden bahsetmek istiyorum. Çoğu kuşçu için önemsiz bir ayrıntı olarak görünebilir ama tahminim aramızda hala bu özelliklere önem verenlerimiz var.
Mardin
Bu ırkların içinde en irisi olmasının dışındaki farkı sadece koyu mavi, mavi, açık mavi, dumanlı, arap ve beyaz renklerinde olup gül ve tepe özelliklerinin olmamasıdır. Geniş göğüs yapısı klasik bir fiziksel özelliğidir. Alçak ve uzun saatler uçmayı seven bu ırk tek uçurulmayı tercih edip performansını en iyi böyle gösterir.
Urfa
Klasik Urfanın en belirgin özelliği kanatlarını düşük tutması (kuyruğunun altında taşıması). Kafa yapısının biraz daha köşeli olması, alnının öteki ırklara göre daha dolgun olması ve Araplarında göz çevresi halkasının hafifde olsa tüysüz ve belirgin olması öteki belirgin özellikleri. Urfa Mardinle aynı renklerde gelmesinin yanında bizim “açık” dediğimiz ama Türkiyenin çoğu yerinde Arapça “sabuni” diye bilinen rengin sarı yerine koyu kahverengi (morumsu) göğüs rengiylede gelir. Çoğu taklacı Rus ırkının atasıdır ve hala Rusya’da Urfainski diye kuşlar beslenmektedir. Urfayı pür halinde bu gün bulabilmek bayağı zor. Bazı geleneksel kuşçularda bulmak mümkün ve bence pahası biçilmez değerde kuşlar. Uçuş özellikleri Mardin ırkının benzeridir.
Sivas
Bu renklerin üstüne bizim kınalı dediğimiz renkleride eklemiştir. Dolayısıyla kınalı çilli (Miski), gümüş çilli (Çakmaklı) ve açık (Sabuni) bu şehrimizin bize armağanıdır. Çakmaklıların soyu mavilerden, sabuni ve miskinin soyu kahverengilerden gelmektedir. (Baska ırklardada sabuni ve miskiye rastlanılır fakat bu renkler kahverengiden değil mavilerden gelmektedir.) Sivas kuşlarının en farklı yanlari öteki ırklara göre başlarının daha küçük (minyon) ve gagalarının daha ince bir yapıya sahip olmasıdır.
Performans bakımından Mardin ve Urfaya nazaran daha az uçar fakat daha sık oynar. Bunun yanında yere dalış seviyesi bütün ırklarımız içinde en alçak olanıdır. İyisi daldığında kuyruğunu ayaklarını yere değdirmeden bir süre yere sürüp takla kombinasyonuna başlar. Eski kuşçuların yaptıkları yarışlarda kuşun yere ne kadar kuyruk sürdüğünü ölçtükleri söylenir. Daha sık oynamasına karşın Kombinasyonları (takla atıp tırmanış) Mardin ve Urfa’ya göre daha kısadır. Sivasda gülde (ön tepe) vardır.
Ankara
Bütün ırklarımızın en küçüğüdür. Vücudu kafası ve kanatları dahil. Ankara gümüş ve kahverengi renkleri dışında her renkte gelir fakat her zaman renk kirlidir. Kirli olarak rengin canlı olmamasını kastediyorum. Maviler yabani güvercin mavisi gibi koyu ve sisli mavidir. Araplarsa hic bir zaman koyu arap olmayıp daha açık renktedir ve kanatlarındakı şeritler (mavilerde oldugu gibi) siyah rengin altında bellidir. Bunun nedenide genetik olarak gerçek arap olmayıp çok koyu maviden gelmeleridir. Bu kuşların bir birine vurulmasıyla koyu mavi elde edilmesi normaldir. Limon, portakal, şeker ve kırmızılar her zaman gırimsi (kül rengine yakın) bir renkle kaplıdırlar. Bu dört renkten birisine sahip olan bir Ankara kuşunun hiç bir zaman kuyruk ve kanat uçlarının süt beyaz olmaması ve gırimsi bir beyaz olması lazımdır. Bizim açık (boz) dediğimiz ve çoğu güvercin yetiştiricilerinin kirli sabuni olarak bildiği renk bu şehrimize aittir. Aslında bu renk sabuni ile ilgili olmayıp mavi renginin bir tonudur. Benzer bir renk durumu kahverengilerdede mevcuttur. Açık kahverengi olarak bilinen bu renk aslında yine maviden gelme olup gerçek kahverengi rengiyle ilgisi yoktur. Bunu anlamak için basit bir test kuşun büyük teleklerine bakmakla yapılabilir. Gerçek kahverengi güneşin etkisiyle renk kaybına uğrar. Bu nedenle kuşun kanadı açıldığında en uzun tüyün kanat kapalıyken bir önceki tüy tarafından tapatılmış kısmı (güneş görmiyen) en uzun tüyün uç kısmından daha koyudur. Sanki bir gölge gibi görünür. Bunu Ankara kahverengilerinde göremezsiniz.
Ankaranın en önemli özelliği ise performansıdır: Öteki ırkların aksine taklalarının arasında çok az bir zaman vardır ve çok daha sıkı takla atarlar. Her takladan sonra hafif (çoğu zaman dikkati çekmiyecek kadar) bir yükseklik kaybedip tırmanışa çıkar. Tırmanışı öteki ırklara nazaran biraz daha kısa fakat daha fazla kombinasyonla (her takla atıp tırmanışa bir kombinasyon dersek) doludur. Damarı sert olanlar delicesine takla atar ve kısa bir süre uçurulmayınca tutulur (takladan uçamamak). Oyunlarının sertliği ve klasik fiziği ile benim en favorim olan taklacı türüdür. Ankara güvercin yetiştiricileri Türkiye’de belkide tek kendi ırklarına sahip çıkmış yörenin yetiştiricileridir. Bu ırkı pür halinde bulabilmek Ankarada oldukca kolaydır.
Antalya
Maalesef günümüzde Suriye ve Irak dışında bulunmıyan bir ırktır. Selçuklular zamanında bu ülkelere tanıtılmış fakat zamanla Antalya’da başka şehirlerin kuşlarıyla kırılarak ortadan kalkmıştır.
Bu ırk ötekilerine göre daha dar bir göğüse sahip olup bacakları ve boynuda oldukca uzundur. Gaga yapısı Konya taklacıları gibi kısadır. Özelliği renklerinin canlılığı (her renkte gelir) ve güllü (ön, arka ve çift tepe) gelmesidir. Performans konusunda iddialı değildir. Kümese doğru dalıp çıkma özelliği yoktur. Urfa gibi ötekilerine nazaran daha hızlı uçar ve yanlız uçmayı tercih eder. Yüksekte uçar ve havada oynar.
Diyarbakır
En toplu, bacakları ve boynu kısa olan ırkımızdır. Vücut yapısı önden bakınca bir “O” yerine basık bir elips şeklindedir. En güzel renklere sahip olmanın dışında paçalarıda bütün ırklardan daha uzun olup Gülleri öteki ırklara göre daha gelişmiştir. Tabak güllü denilen ön tepe bu ırka mahsusdur. Arka tepe bir yanaktan ötekisine uzanıp öteki ırklarınkınden daha yüksek olmanın dışında bazen uçları öne doğru hafifce kıvrılır. Performans konusunda Diyarbakır pek iddialı değildir. Bu şehrimize Türkiyenin güvercin başkenti diyebiliriz. Güvercin kültürümüze bu kadar katkıda bulunan belki başka bir şehir yoktur. Sadece Diyarbakırın Türkiye’nin tamamından daha fazla güvercin ırkı vardır. Bunun yanında ense ve göğüs gülünü, Kiremit kırmızı ve sarı (portakaldan farklı olarak vücudun tamamının sarı renkte olması)renklerinide bu şehrimize borçluyuz.
Malatya
Genelde iki renklidirler ve paçaları oldukca büyüktür (15-20 cm.). Malatyalar genelde tepelidirler.
Performans bakımından ikiye ayrılırlar.
Sekmeleyen: Masanın üzerinden yere inmeleri çok zordur. Merdivenden çıkar gibi ayaklarını hareket ettirirler ve yukarı doğru çıkarlar.
Sallanık: Bunların farkı inmek için geldiklerinde direk inemezler beşik gibi sallanarak inerler. Ayak
hareketleri yoktur.
Her ikisininde taklasi boldur, yüksekte ve çok uçarlar.
(Arkadaşımız Duran Unakazana’nın Malatya hakkında verdiği bilgilere teşekkürlerimi sunarım)
Konya
Fizik olarak Mardine çok yakın olan bu ırkımızın en büyük farkı gaga yapısıdır. Öteki ırklarımıza nazaran kısaca bir gaga yapısına sahip olup aynı zamanda sabit renklerde gelmesede genelde mavi renk ağırlıktadır. Antalya gibi havada oynamayı sever ve Konya’lı kuşçular tarafından özellikle Ankara ve Sivas ırklarıyla kırılarak oyun aşağı indirilir. Bu tür kırma kuşlar üstün seviyede oyun sergiler.
TARİH
Dünyadaki çoğu güvercin ırklarının atalarının bizim kuşlarımızdan geldiğini yabancı kuşçular savunurken bizim kendi kuşlarımızın geçmişini bir kenara iterek yabancı ırklarla kırıp sözde iyileştirme çalişmaları içinde olmamız içler acısı.
Taklacılarımızın orijini aynı biz Türkler gibi Orta Asyadır. Kuzey-batı Çin, Siberya ve Kazakistan’ın olduğu büyük alanda yüz yıllar önce göçmen atalarımız at koştururken, taklacılarını oynatıp kara çadırlarında güzelim Ankutların sesini dinlerlerdi. Öyleki Bu alanın yıllarca süren kuraklıktan sonra çölleşmesi yüzünden atalarımızın başka yerlere göç etmesinin ardından yüzlerce yıl geçmesine rağmen hala bu gün adı dünyaca “Takla Makan(m)” olarak bilinmektedir. Eski Uygur Türkçesinde bunun anlamı taklanın makamı yani dolayısıyla doğduğu veya gerçek yeridir.
Çoğu Rus güvercin ırklarının bu zamanlarda Türklerden alınan kuşlardan elde edildiği ise Rusya’da bilinen bir gerçektir. Rus ve Bukhara trompetçi (sesi için beslenen) ırklarının soyununda Ankuttan geldiği dünyaca tartışılan bir konudur.
Onuncu yüz yılda göçebe Türk askerleri bildiğimiz gibi Orta Doğuya hareket etmişlerdir. Bu toprakları Orta Asyaya göre daha değerli ve verimli bulan atalarımız burayı tercih etmis ve dolayısıyla beraberlerinde getirdikleri çeşitli güvercin ırklarınıda çevredeki milletlere tanıtmışlardır.
Taklacılar tarihimiz boyunca Sultanlarımızın eğlencesi için tutulmuşlardır. Tarihi gezimize geri döndüğümüzde Sultanların öncülüğünde askerlerimizin batıya doşru ilerlediğini görürüz. Kısa zamanda Selçuklular Irak ve İran’ı ele geçirip Abbasid imparatorluğunun baş kenti olan Bağdat’a gelmişlerdir. Bu tarihlerde çoğu arap güvercin ırkları ortaya çıkmaya başlamış ve çoğu günümüze kadar ulaşmıştır.
Hepimizin bildiği gibi Türkler burada durmamış ve batıya doğru yürüyüşlerini 1071de Malarzgirt kapısını aralayıp devam ettirmiş ve İstanbul’un fethinden sonra 500 yıl Doğu Avrupaya hükmetmişlerdir. Bu süre içerisinde slavik ülkelere yerleşen Türk aileleri beraberlerinde çeşitli güvercin ırklarımızı getirerek bu ülkelere tanıtmışlardır. Osmanlıların bu topraklardan çekilmesinden yıllar sonra Doğu Avrupa ülkelerinde bizim ırklarımızın ıslahı üzerine çalışmalar başlamış ve her ülke (Yugoslavya, Yunanistan, Arnavutluk ve Macaristan başta olmak üzere) kendi ırklarını yaratmaya başlamıştır.
Bu gün hala Avrupada bizim ırklarımıza rastlamak mümkündür. Arapların bizim taklacılarımızın sahibi olarak kendilerini dünyaya tanıtmasının dışında, Yugoslavların dönek ve kelebeklere, Romanyalıların Bursalara ve aşağı yukarı her kuşumuza başka birisinin sahip çıkmasına karşılık bu gün Türkiye’de kendi kuşlarımıza bile yabancı kökenli olarak bakıp hatta yabancı isimler takıp bu değerli tarihsel hazinemizin kaybedilmesine bizde ortak oluyoruz. Kendi kuşlarımızı yabancı asıllı ırklarla kırarak sözde iyileştirmeye çalışırken özelliklerini yitiriyoruz.
Bazen Avrupa ülkelerinde gördüğüm kendi ırklarımızın Türkiye’de rastlananların çoğundan daha iyi kalitede olması benim için üzücü bir gerçek.
Artık bizim kendi kuşlarımıza sahip çıkmamızın zamanı geldi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Blogger tarafından desteklenmektedir.
1 yorum:
Bir zamanlar bende merak sarmıştım güvercinlere ve en ilgi çeken cinsler ise taklacılar diye hatırlıyorum :)
Yorum Gönder